Cuma, Ocak 26, 2007

Yavuz Odabaşı'yla Blog Turu

Değerli Meslektaşım, Yavuz Odabaşı’nın “Tüketim Kültürü” kitabının yeniden basılması vesilesiyle yönelttiğim sorulara verdiği cevaplarla ben de “blog turu”na katılıyorum.
Sorularımın bir miktar uzunca olduğunu siz de fark edeceksiniz.
Yavuz Hoca’nın cevaplarına başka bir kaynakta yazdıklarını da eklemenin uygun olacağını düşündüm. Eklentinin özellikle son bölümündeki Ogilvy’den alıntıya dikkatinizi çekerim. Newton’cu yaklaşımın bir başka şekilde ifadesini içeriyor.
Blog turuna katkılarından dolayı Zeyneb’e de Özgür’e de teşekkürler


1."Tüketmek tükenmektir" ve "tüketmek yaşamaktır" algılarından hangisinin galip gelmesini arzu edersiniz?

Bu iki görüş ve yaklaşımdan ikincisi hem kişisel olarak bana, hem de akademisyen olarak düşüncelerime yatkın geliyor. Araştırmalarıma göre elde ettiğim bir sonuç olarak diyebilirim ki yaşam bir sanattır. Tüketmek de yaşamın vazgeçilmez önemdeki bir öğesi olarak, sanattır. Yok eden, her şeyi hoyratça kullanıp bitiren bir tüketim anlayışının ötesinde, yaşamda mutluluklar, özgürlükler getirebilen ve içinde yaşadığı dünyayı yok etmeyen bir tüketimi insanlığın gerçekleştirmesinin olanaklı olduğunu düşünüyorum.

2. Pazarlama akademisyenlerinin tüketime bakış ortalamalarıyla pazarlama uygulamacılarının tüketime bakış ortalamaları karşılaştırılabilseydi nasıl bir tablo ile karşılardık? Ölçme
zorluğunu kabul ediyor, ama yine de iki kesim arasında bir fark olup olmadığına ilişkin izlenimlerinizi merak ediyorum. Bu bağlamda, Newton'cu ve Quantum'cu bir ayrımın anlamlılığı konusunda görüşleriniz?

Akademisyenlerin tüketime daha çok olumsuz bir tavır ve görüşle yaklaştığını söylemek olanaklı. Çünkü geleneksel yaklaşım, üretimi asıl egemen olan ve birincil önemdeki faaliyet olarak görürken, karşıtlığında tüketimi ikincil, yok edici ve olumsuz niteliklerle ele alıp, değerlendirmektedir. Hâlbuki her ikisini de önemli olarak kabul edip, birbirine üstünlüklerinin sözkonusu olmadığı bir dünyayı arayabilmeli ve bulabilmeliyiz.

Uygulamacılar ise tüketimi daha çok araçsal amaçlar için hoşgörüyle görebilmekteler. Varlıkları ve gelişmeleri ne kadar tükettirebildikleriyle bağlantılı olarak göründüğünden, akademisyenlere göre tüketim olayına daha yatkın gibi görünüyorlar.

Newton ve Quantum’cu bakış açıları söz konusu olursa, çok genel olarak ifade etmek gerekir ki, nerede durduğunuza ve nereden baktığınıza göre herşey ve önemi görecelidir. Her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu ve bir bütün içerisinde ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Tek tek parçalar/değişkenler yerine bütünü görmek gerektiği görüşündeyim.

3. Pazarlama akademisyenlerinin tüketimi algılama ve tanımlamalarıyla, onların madde, beden, beyin, gönül, ruh ve daha üst düzey kişisel "fakülte"leri arasında bir ilintiden söz edilebilir mi?

Evet edilebilir. Özellikle batılı ülkelerde pazarlama konusunda çalışan akademisyenlerden bir kısmı, yeni açılımlar içerisinde, akıl ve ruhun birlikteliği konusunda bazı yaklaşımlar sergiliyorlar. Son yıllarda gördüğümüz pazarlamada aşk, duygu ve duyularımıza hitap eden yaklaşımlar, sadece akılcı yaklaşımların ötesine geçen uygulamaları başarıyla ortaya koyuyorlar. Hatta bu konuda Sabah Business dergisinde çıkan “Ben Tüketiciyim: Hem Akılcıyım Hem de Duygusalım” başlıklı çalışmam da, bu değişimi ülkemiz okurlarına anlatmayı amaçlamıştır. Doğal olarak, bu konuda dünyada çalışan akademisyenlerin çalışmalarından da olumlu biçimde etkilendiğimi söylemem gerekir.

4. Madde-çevre koşulları, bedensel özellikleri, IQ'ları, EQ'ları, ve (hem Social Quotient hem de Spritiual Quotient anlamında) SQ'ları insanların özellikle kültürel tüketimi "tüketmek" ya da "yaşatmak" olarak algılamalarıyla ilgili olabilir mi?

Evet, ilgili olabilir. Çoklu zeka kavramının her yerde kuramsal olarak gelişmesi ve sonuçta da pazarlamada da geniş bir uygulama alanı bulmasıyla sözünü ettiğiniz bütün kavramların birbirleriyle etkileşimleri ve bağlantıları doğal olarak öne çıkıp, incelenebilmektedir.

Yavuz Bey, Radikal’in internet baskısındaki bir yazısında şunları yazmış: (22 Haziran 2006)

“Küreselleşme ve Yeni Dünya Düzeni'nin zıtlıklarından ve çelişkilerinden oluşan 21. yüzyıl ekonomisinin hızlı değişen yapısını ve çoğulcu kültürünü açıklamaya çalışan, dünyanın önemli pazarlama ve marka uzmanlarından biri olan Jay Pattisall'a göre, hızlanmış bir kültür içinde yaşıyoruz.
Bu, sadece internet ve iletişimde değil, yaşamın her alanında kendini hissettiriyor. Latince 'E Pluribus Unum' (çokluktan birliğe) deyiminin , 'E Una Pluribu' (birlikten çokluğa) dönüşmesine yaşantımızda şahit oluyoruz diyor J. Patrisall. Çok değişik yaşam biçimlerinin ve kültürün bir arada bulunabilmesinin olanaklı olması bu oluşumun bir sonucudur denilebilir. Tek tipleşmenin aksine, çeşitlenmiş ve farklılaşmış yaşam biçimlerinin, yaratılan yaşam anlamları etrafında bir arada bulunabilmesi zenginlik olarak görülüyor. İşletme ve yönetim alanındaki önemli düşünürlerden J. Ogilvy'e göre; günümüzün düşünce ve yaşam tarzında 'ya o, ya da bu' değil, 'hem o, hem de bu' şeklindeki sentez egemen olmaktadır. Birbirlerine zıt ve çelişkili gibi görünenlerin 'aynı anda' ve 'bir arada' olabileceğinin fark edilmesi görüşü ve eğilimi dünyada hâkim oluyor.” (Vurgular bana ait.)

2 Yorum:

saat: Perşembe, Ekim 18, 2007 10:30:00 ÖÖ , Anonymous Adsız dedi ki...

se

 
saat: Perşembe, Kasım 13, 2008 1:20:00 ÖS , Blogger [ Ã ] ² Erkan AKAR dedi ki...

İsmail Hocam,

İlginize çok teşekkür ederim. Bu blogu bir rehber blog olarak hazırlamayı düşündüm. Her hocamızın bağlı olduğu kurumdaki siteleri bazen çalışmayabiliyor bazen de güncel olmuyor. En azından pazarlama akademisyenlerine ulaşılmak istendiğinde tek bir yerden herkese ulaşmak mümkün olacak. Gruba yolladığım dosyadaki bilgilerinizi beklediğimi belirtir, kolaylıklar dilerim.

Dr. Erkan AKAR

 

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa